Yol yaptınız, doğru.
Köprü de yaptınız, hem de asma olanından.
Otoyolları serdiniz memleketin dört bir yanına, tünellerle dağları deldiniz, havalimanlarını bulutların eşiğine kurdunuz.
Güneş artık kiracı ama olsun, İstanbul’a gökdelenler diktiniz.
Müteahhitler servetlerine servet kattı, halk ise TOKİ taksitleriyle ev sahibi olmaya çalıştı. Buna da tamam.
Hiçbir şey yapmadınız diyemem; asfalt döktünüz, demir bağladınız, kamyonlarınız, vinçleriniz gece gündüz durmadan çalıştı.
Ama…
Yol yaparken hukuku ezdiniz, adaleti toprağa gömdünüz.
Köprü inşa ederken gönülleri iki yakaya ayırdınız.
Uçuşlara izin verdiniz ama düşünceleri apronda zincirlediniz.
Binalar yükseldi yükselmesine ama adaletin sesi bodrumdan yukarı çıkamadı.
Evet,
sürekli tekrarlıyorsunuz:
“Biz millet için çalışıyoruz.”
Ama millet dediğiniz şey sadece beton yığınından mı ibaret?
Milletin iradesi sadece asfaltla mı ölçülüyor?
Ve papağan gibi sürekli :
“Yolları görmüyor musunuz?”
Kör değiliz, nankör de değiliz; görüyoruz tabii ki.
Ama o yolların kenarında, zamanında Ankara’dan İstanbul’a adalet için yürüyenleri de hatırlıyoruz.
Siz yolları genişlettiniz ama insanların nefes aldığı alanları daralttınız.
Ve her yolun sonunda aynı üç tabelayla karşılaşıyoruz:
Konuşma:Sansür var.
Yazma:Hapse atılırsın.
Çıkmaz sokak… Silivri’ye gider.
Bir ülkeyi yönetmek sadece temel atmaktan ibaret değil ki.
O temelin üstüne hukuk koymak gerekir, vicdan koymak gerekir, ifade özgürlüğü koymak gerekir.
Ama siz…
Otoyol yaparken tüm bu saydıklarımı silindirle dümdüz ettiniz.
Köprüyle geçiş sağlarken adaleti köprünün altına attınız.
Gökdelenleri yükselttiniz ama halkın umudu yerle bir ettiniz.
Yaptıklarınız klimalı bir hapishaneye benziyor…
Serin belki ama özgür değil.
Konforlu belki ama huzurlu değil.
Bu ülkenin duvarlarını boyarken içini küflü, ıslak, nefes alınamaz hâle getirdiniz.
Siz “refah” dedikçe müteahhit zenginleşti; halk yoksullaştı.
Biz hukuk, demokrasi, özgürlük dedikçe; siz bize “yol, inşaat, köprü” dediniz.
Yol, köprü, inşaat diyenlere diyorum ki:
Tamam, inşa ettiniz; yolları da, köprüleri de, kuleleri de…
Ama inşa ederken bir yandan da yıktınız:
Güveni.
Adalet duygusunu.
Devlete olan inancı.
Bütün değerleri ayaklar altına alarak her şeyi “yol” yaptınız.
Yani yol var artık.
Ama yön kayıp.
Ve yön kaybolduğunda, varış da yoktur.
Ve siz hâlâ diyorsunuz ki:
“Daha ne istiyorsunuz? Köprü yaptık!”
Evet, yaptınız…
Ama o köprü ne demokrasiye çıkıyor,
ne özgürlüğe,
ne de insan haklarına.
Peki nereye çıkıyor, biliyor musunuz?
Uçuruma.
Hep birlikte yuvarlanacağımız, derin ve karanlık bir uçuruma.
“Behey Agâh, sana ‘söyleme’ derler…
E, ben öleyim mi söylemeyince?”