Haber Bandı Yazarlar Sufi KELAM İnsanlık Halleri Üzerine Bir Deneme
İnsanlık Halleri Üzerine Bir Deneme
18 Haziran 2025

Hayatın döngüsüne baktığımda, sineğin doymak bilmez telaşı ile örümceğin sabırlı tevekkülü arasında insanlık hallerine dair derin bir paralellik görüyorum. Bu basit metafor, felsefi ve sanatsal bir bakış açısıyla ele alındığında, modern insanın yaşamla kurduğu ilişkinin çelişkilerini çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor.
Sinek... Dur durak bilmeyen, her an bir yere konup kalkan, "Burada ne var, orada ne var?" diyerek sürekli yeni arayışlara giren, tabiri caizse açgözlü bir merakın ve doyumsuz bir tatminsizliğin sembolü. Günümüz dünyasında her an yeni bilgilere, yeni deneyimlere, yeni tüketim objelerine koşan bireylerin bu telaşına ne kadar da benziyor. Sosyal medyanın sonsuz akışı, bir sonraki "en iyi" ürünün peşinde koşan alışveriş çılgınlığı, sürekli daha fazlasını, daha yenisini arayan ruh halimiz... Sinek gibi, bir yerden kalkıp başka bir yere konuyor, aynı yeri defalarca kontrol ediyor, aslında sahip olduğu pek çok nimeti görmezden gelerek, sürekli yeni bir şeyler keşfetme yanılgısına düşüyoruz. Bu sürekli hareket, gerçek bir tatmin yerine, anlık hazların peşinden koşmakla sonuçlanıyor ve çoğu zaman elimizdeki değerleri ıskalamamıza neden oluyor.
Peki ya örümcek? Bir köşeye ağını sabırla ören, nasibini bekleyen, dingin ve tevekkül sahibi bir canlı. Modern dünyanın gürültüsünden, koşuşturmacasından uzak, kendi içsel ritmine odaklanmış, kanaatkarlığın ve kabullenişin sembolü. Hayatın getirdiklerini sükunetle karşılayan, kendi çabasının ve sabrının meyvelerini bekleyen, şimdiki anın kıymetini bilen bir duruş bu. Kimi zaman "pasif" olarak algılansa da, aslında büyük bir içsel gücü ve bilgeliği barındırıyor. Örümcek, hayatın akışına direnmek yerine, onunla uyum içinde olmayı, beklentilerini kontrol etmeyi ve elindekiyle yetinmeyi öğütlüyor adeta.
Ve ne acıdır ki, bu açgözlüler en kanaatkar olana yem oluyor. Sinek, bitmek bilmeyen arayışıyla kendini örümceğin ağında buluyor. Bu metafor, modern insanın paradoksal çıkmazını gözler önüne seriyor: Doyumsuz arayışlar, çoğu zaman bizi daha büyük bir boşluğa, daha büyük bir bağımlılığa itiyor. Sürekli koşuşturan, "daha fazlasını" isteyen ruh hali, aslında en temel ihtiyaçlarını, huzurunu ve dinginliğini feda edebiliyor. Kanaatkar olanın, yani kendini bilen, iç huzurunu bulmuş olanın ise bu kaosta bile bir sığınak ve bir doyum bulabildiğini görüyoruz.
Bu durum, bizlere şu soruyu sorduruyor: Gerçek anlamda tatmin ve mutluluk nerede gizli? Dışarıda mı, yoksa içeride mi? Sinek gibi sürekli yeni bir arayış içinde mi olmalı, yoksa örümcek gibi kendi içimize dönüp sabırla beklemeli miyiz? Belki de bu iki canlı arasındaki dengeyi bulmak, kendi "ağımızı" kurarken aynı zamanda etrafımızdaki dünyayı bilinçli bir şekilde gözlemlemek, modern insanın huzura ve anlamlı bir yaşama ulaşmasının anahtarıdır.
Sinek ve örümcek, yalnızca küçük böcekler değil, aynı zamanda insanlığın en temel ikilemlerini, arzularını ve zaaflarını yansıtan güçlü birer semboldür.Onların hikayesinde, kendi yaşamlarımıza dair derin ipuçları bulabilir, belki de biraz durup, "Acaba ben bir sinek miyim, yoksa bir örümcek miyim?" diye kendimize sorabiliriz.
 


Seç